DOSYA NO : 2020- 13
ŞİKAYETÇİ : Hasan KAHRAMAN (okuryazar1@protonmail.com)
ŞİKA T EDİLEN : Serdar TURGUT(Habertürk internet sitesi yazarı))
( Abdülhakhamit Caddesi No: 25 Taksim BEYOĞLU/İSTANBUL)
ŞİKAYET KONUSU :
Habertürk internet sitesi yazarı Serdar Turgut’un de 09.03.2020 tarihinde yayımlanan ‘Konular yelpazesi’ başlıklı köşe yazısında, gazeteciliğin evrensel ilkelerine aykırı bir yöntemle yapılacağını savunduğu, ayrıca Basın Meslek İlkeleri’ni ihlal ettiği savunularak şikayette bulunulmuştur.
Şikayetçi Hasan Kahramanı, Basın Konseyi’ne internet üzerinden yaptığı başvuruda, İrlanda’da yaşadığını bir okur olduğunu belirterek, Serdar Turgut’un söz konusu yazısındaki ‘Adı Barış olan iki gazeteci’ başlıklı bölümü aktararak, şu ifadelere yer vermiştir:
“Bu yazı haber etiğine uymaz. Bir gazeteci yazacağı haber için bir yerlerden onay alıyorsa, bu gazetecinin bağımsızlığını lekeler.
Bu durumun sizin basın ilkelerinize de aykırı olduğuna inanıyorum. Çünkü “Gazeteci görevini, taşıdığı sıfatın saygınlığına gölge düşürebilecek yöntem ve tutumlarla yapmaktan sakınır” diyorsunuz.
Bu yüzden Serdar Turgut’un kınanmasını, böylece bu kötü örneğin gazetecilik olmadığının herkese gösterilmesini rica ederim.”
UZLAŞMA ÖNERİSİ :
Şikayet başvurusu, şikayet edilen Serdar Turgut’ hem internet üzerinden e-mail adresine, hem de PTT ile Habertürk adresine gönderilmiştir. Potsa ile gönderilen zarf, ‘Adresten ayrıldı’ kaydıyla iade edilmiştir.
Şikayet edilen başvurudaki iddialara süresinde yanıt vermemiş ve taraflar arasında uzlaşma sağlanamamıştır.
DEĞERLENDİRME :
Habertürk yazarı Serdar Turgut, şikayet konusu ‘Konular yelpazesi’ başlıklı yazısında, ‘Libya’da şehit olan MİT görevlisinin cenaze töreni örüntülerine Odatv ulaştı’ başlıklı haber nedeniyle Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve muhabir Hülya Kılınç’ın tutuklanmalarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunmuştur.
Yazısındaki ‘Adı Barış olan iki gazeteci’ ara başlıklı bölümde, Odatv mensuplarının ‘haber atlatma’ refleksiyle hareket edip, ‘haberin şehvetine kapıldıklarını’ ileri süren Serdar Turgut,“Ben ikisinin de bu gazetecilik yanlışının (haberin şehveti) pençesine düşmüş olduklarına inanıyorum” ifadelerine yer vermiştir.
Yıllardır yazarlık yaptığını, bir dönem gazete yönettiğini belirten Serdar Turgut, kendisinin de zaman zaman ‘haberin şehvetine’ kapıldığı için hakkında açılan davaların sonuçlarına katlandığını anlatmıştır. Serdar Turgut, bunun yanlış olduğunu öğrendiğini, artık böyle davranmadığını da ‘Hakan Fidan Haberi’ ara başlıklı bölümde şu ifadelerle anlatmıştır:
“Bir örneği kendimden vereceğim. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Kaşıkçı cinayetinden sonra, Washington’a Türkiye’nin tavrını ABD Senatosu’nda anlatmaya geldiğinde bunun haberini bir tek ben yakalamıştım. İlk tepkim haberin hemen verilmesinin ve haber atlatmanın şehvetine düşmek oldu ve hemen yazacaktım az daha. Sonra aklıselim devreye girdi ve acaba bir sakıncası olur mu düşüncesi hakim oldu. Bunun üzerine cumhurbaşkanlığı iletişim yetkililerine mesaj çektim ve bunun yazılmasının bir sakınca doğurup doğurmayacağını sordum. Haberi ancak onlardan sakınca olmaz yanıtı geldikten sonra yayınladım. Ülke çıkarları söz konusu olabileceğinden bu davranışımın gazetecilik ilkelerimi filan zedelediğini de katiyen hiç düşünmedim. İçim rahat ve bütün genç meslektaşlarıma bu tavrı tavsiye ediyorum.”
Serdar Turgut, bu ifadeleriyle evrensel gazetecilik anlayışına ters düşen kendi gazetecilik anlayışını ortaya koymuştur. Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti gibi uluslararası kamuoyunun yakından takip ettiği bir konuda, ulaştığı habere oto-sansür uyguladığını, ancak siyasal iktidarın izin vermesiyle yayınlayabildiğini itiraf etmiştir. Oysa deneyimli bir gazeteci olduğunu söyleyen şikayet edilen, haberinin ülke çıkarına olup olmadığını kendisi karar vermesi gerekirken bunu yapmamıştır.
Basın özgürlüğünün olduğu ülkelerde iktidarlar gazetecilerin yazacağı haberleri denetlemez; aksine basın kamuoyu adına iktidarın icraatını denetler. Gazeteciler devlet görevlilerinden bilgi alır, asla yazacakları haber için izin almaz. Zira siyasi iktidarların kendi siyasi çıkarlarını çoğu zaman ülke çıkarı olarak gördüklerini en iyi gazeteciler bilmektedir.
Şikayet edilenin, samimi ya da başka amaçla olsa da, tutuklanan Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve muhabir Hülya Kılınç’ın gerçek olgulara dayanan, üstelik TBMM’de milletvekili Muzaffer Özdağ tarafından açıklanan, kamuya açık yapılan cenaze töreni daha önce medyada yer alan ‘Libya şehidi MİT mensubu’ haberini, üstelik rumuz vererek yayınlamakla ‘yanlış yaptıklarını’ yazması, etik açıdan sorunlu olsa da ifade özgürlüğü olarak değerlendirilmelidir.
Ancak, meslek kurallarına uygun davranan hiçbir gazetecinin asla yapmaması gereken kendi ‘güdümlü-izinli’ habercilik anlayışını, bir de “İçim rahat ve bütün genç meslektaşlarıma bu tavrı tavsiye ediyorum” diyerek, ‘tutuklanmayı gerektirecek koşul’ gibi sunması, gazetecilik etiği ile bağdaşmamıştır.
SONUÇ :
Yüksek Kurul 08.04.2020 tarihindeki toplantısını, koronavirüs salgınına karşı alınan önlemler kapsamında yüz yüze değil, internet üzerinden elektronik ortamda gerçekleştirmiştir. Üyeler kendilerine ulaştırılan şikayet dosyasını ve Genel Sekreterlik önerisini inceledikten sonra değerlendirmelerini internet üzerinden bildirmiştir.
Yüksek Kurul üyelerinden üç üye dışındakiler şikayet konusu yayında ‘etik ihlali olduğunu’ bildirmiştir. İki üye yazının ifade özgürlüğü kapsamında kaldığını ve ‘etik ihlali olmadığı’ yönünde bildirimde bulunurken, bir üye ise dosyanın koronavirüs salgını sonrasında yüz yüze yapılacak toplantıda ele alınması gerektiğini bildirmemiştir.
Şikayet konusu yazıda etik ihlali olduğunu belirten üyeler ağırlıklı olarak, şikayet edilenin yazının düşünce ve ifade özgürlüğü olmadığını, tam aksine gazetecinin bağımsızlığı ilkesine aykırılık örneği olduğunu; kamuoyunun güdümlü şekilde oluşturmasına hizmet eden bir kötü örnek olduğunu savunmuştur. Yazıda, haberlerinden dolayı gazetecilerin tutuklanmasına hiçbir eleştiride bulunulmadığı, aksine haberleri izin alarak yayınlamanın marifet gibi sunduğunu, bunun etik kurallara aykırı olduğunu vurgulamıştır.
Şikayet edilen yazarın, gerçek olan ve topluma açık yapılan bir şehit cenazesi törenini haberleştirdikleri için hapse atılan meslektaşlarına yapılan hukuksuzluğu meşrulaştırdığını ifade eden bazı üyeler, yazıdaki ‘Barış adında iki gazeteci’ ifadesinin de hedef gösterme olduğunu öne sürerek, bunun etik açıdan kabul edilebilir olmadığını savunmuştur.
Etik ihlali olduğu yönünde görüş bildiren üyelerden bazıları, yazının ‘gazetecilik mesleğinde çarpıtmaya ibretlik bir örnek’ olduğunu savunmuşlar; hele gazetecilik mesleği açısından ayıplanan ve utanılacak bir davranış olan ‘icazetli haberciliğin’ genç gazetecilere önerilmesinin ağır etik ihlali olduğunu ifade etmiştir.
Şikayet konusu yazıda Basın Meslek İlkeleri’nin “Gazeteci görevini taşıdığı sıfatın saygınlığına gölge düşürebilecek yöntem ve tutumla yapmaktan sakınır” şeklindeki 12’inci maddesinin ihlal edildiği saptayan Yüksek Kurul yaptığı değerlendirme sonucunda;
a) Başvurunun kabulüne,
b) Habertürk internet sitesinde 09.03.2020 tarihinde yayımlanan ‘Konular yelpazesi’ başlıklı köşe yazısında Basın Meslek İlkelerinin ihlal edildiğine OY ÇOKLUĞU ile ve yazar Serdar Turgut hakkında yine OY ÇOKLUĞU ile KINAMA kararı verilmiştir.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.